Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç'ın 26 Mart 2015 tarihinde Büyük Edirne Sinagogu açılışında yaptığı konuşma

Sayın Valim, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Belediye Başkanımız, muhterem Hahambaşı Vekili, Sayın Patrik Hazretleri, Türk Musevi Cemaatimizin kıymetli mensupları, yurtdışından gelen çok değerli konuklar, kor diplomasi ve kor konsüllerin değerli temsilcileri, hanımefendiler, beyefendiler, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öyle şehirler vardır ki, şehrin bizzat kendisi bir tarih öğretmeni, çok değerli bir kitap, bir abidedir. İşte Edirne böyle bir şehirdir. Edirne bir medeniyetin tarih serüvenini anlatan şehirdir. Bu şehrin geçmişi, çektiği acılar sadece Edirne'yi ve Edirneliyi anlatmaz. Bu şehri kuranı bu şehir medeniyetin merkezi yapan insanların onurunu tarihini şanını ve acılarını anlatır. Edirne'yi anlamak gerekir.

Edirne bir başşehirdir. Sadece tarihin bir döneminde bir imparatorluğa merkezlik yapmış bir başşehir değil; bu topraklarda yaşayan medeniyetin, iradenin ruhunu, estetiğini, kudretini simgeleştirmiş, topraklarında ölümsüzleştirmiş, abideleştirmiş bir şehirdir. Edirne tarihin büyük imtihanlarını başarıyla vermiş bir şehirdir. Şairin dediği gibi 'Üç nehri zülfüne bağlayan güzel, boynu bükük lalesi ağlayan güzel.' İşte bugün bu mukaddes şehirde Edirneli kardeşlerimizin ve Türk Musevi cemaatimizin uzun süredir özlemle beklediği şehrin simge eserlerinden Büyük Sinagogu Edirne'mize tekrar kazandırmak ve ibadete açmak için bir araya geldik.

1909 yılında o dönemin Avrupa´nın en büyük ikinci sinagogu olarak ibadete açılan  ancak ilerleyen yıllarda bakımsızlık sebebiyle maalesef harabe haline gelen Edirne Büyük Sinagogu 2010 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'müzün bütçesinden, takriben 4 milyon lira ayırarak başlattığı bu büyük restorasyon ve yenileme çalışmaları neticesinde eski azametine tekrar kavuştuğunu görmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Türkler ve Yahudiler, bu topraklarda tarih boyunca barış ve karşılıklı hoşgörü içinde bir arada yaşamışlardır. Edirne şehrimiz bunun sayısız örneklerinden birisidir. Osmanlı Sultanı 1. Murat, 1361 yılında Edirne'yi fethetmesinin ardından Anadolu'daki Romanyot Yahudilerini şehre yerleşmek üzere davet etmiş, takip eden on yıllarda Macaristan'dan ve Fransa'dan ayrılmak zorunda bırakılan Yahudiler de Edirne'de kendilerine güvenli bir yer bulmuştur. 1492'den sonra ise İber Yarımadası'nı terk ederek Osmanlı'ya sığınan Sefarad Yahudileriden bazı gruplar şehre yerleşmişlerdir. Yeni göçmenler geldikleri bu kenti kısa sürede benimsemiş ve Edirne'nin önemli bir ticaret ve kültür merkezi olarak gelişmesinde büyük rol üstlenmişlerdir. Böylece yüz yıllardır yaşadıkları bu imparatorluk şehri Yahudiler için neredeyse bir anavatan haline gelmiştir. 
1900'lü yılların başında Edirne'de sayıları 20 bini aşan Yahudiler, Balkan Savaşları'nda Edirne müdafaasında Müslüman komşularıyla birlikte çatışmışlar, göğüslerini birlikte siper etmişler ve kayıplar vermişlerdir.
Sayın konuklar, Edirne bizim ortak kaderimizin vücut bulduğu bir şehirdir. Tüm Edirneliler bugün Selimiye Camisi duvarlarında top mermileriyle simgeleşmiş bir yağmayı ve acıyı yaşamışlardır. Balkan Şehitlerini andığımız bugün, bir yanda hüznü yaşarken kadim Edirne´nin geçmişindeki müşterek acıları ve sevinçleri de aynı gün paylaşma imkânı buluyoruz. Bu vesileyle başta Edirne´yi kahramanca savunan Şükrü Paşa olmak üzere, Balkan Savaşları'nda hayatını kaybeden, Edirne savunmasında toprağa düşen tüm şehitlerimize Allah´tan rahmet diliyorum. Aynı savaşta Müslüman dostlarıyla, komşularıyla birlikte hayatını kaybeden Yahudileri şükranla yâd ediyorum. İbadet özgürlüğü ve birlikte yaşamanın bir gelenek olduğu Osmanlı topraklarında bizzat 2. Abdülhamit´in talimatıyla inşa edilen Edirne Büyük Sinagogu, söz konusu geleneğin günümüze kalan en somut örneklerinden biridir. Bu sebeple ecdadımızdan kalan bu eseri tekrar ayağa kaldırmak bizim için bir görev olmuştur.
Edirne'de bu büyük geleneği görünür kılmak bizim için önem taşımaktadır.

Ülkemizde son yıllarda hız verilen demokratikleşme çalışmaları çerçevesinde, farklı inanç ve kültürlere ait grupların özgürce yaşaması için çalışmalar sürdürülmektedir. İbadet yerlerinin ihyasına hızla devam edilirken vakıf mallarının iadesi de sürdürülmektedir. Bu kapsamda vakıflar mevzuatında yapılan düzenlemelerle, 2003 - 2014 yılları arasında toplam 1029 taşınmaz malın cemaat vakıfları adına tesciline, 21 taşınmaz malın da bedelinin cemaat vakıflarına ödenmesine karar verilmiştir.

Çok değerli konuklar, hanımefendiler, beyefendiler, tarihe, medeniyetimize dair farklı inanç ve değer sistemlerinin o dönemdeki hoşgörü iklimine dair sözlerimizin kurumsal altyapısının en önemli unsuru vakıflardır. Vakıf olgusu bu anlamda hoşgörü medeniyetinin somutlaşmış halini oluşturuyor. İnanç değerlerinin biçimlendirdiği vakfetme duygusu dalga dalga büyüyerek bütün toplumda farklı inançtaki toplumsal yapılarda da tesirini gösteriyor. Sonra bu etki vakıflara, vakıfların finanse ettiği ibadet ve hayır kurumlarına dönüşüyor. Bugün ülkenin dört bir yanında medeniyet anlayışımızın mührü olan bu yapıları görebiliyoruz. İşte bunları yeniden ayağa kaldırmak, asli görevlerine döndürmek Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak bizim görevimizdir. Bu gaye için yoğun bir çaba gösteriyor, vakıf eserlerimize bakarken din, dil, ırk, mezhep ayırmaksızın vakfedenin gözü gibi bakmaya çalışıyoruz çünkü vakıf milletlerine yakışan budur.

Hatay İskenderun Süryani Katolik Kilisesi, Diyarbakır Surp Ermeni Protestan Kilisesi, Gaziantep Şahinbey Havrası, Çanakkale Gökçeada Ayamarina Rum Ortodoks Kilisesi bu çalışmalara örnek olarak gösterilebilir. Bu çerçevede ülkemizde yaşayan çeşitli din gruplarına ait dokuz ibadethaneyi restore etmiş bulunuyoruz. İstanbul Edirnekapı Ayayorgi Kilisesi'nin  restorasyon çalışmaları da süratle devam ediyor.

Bu yıl içerisinde ilk defa ülkemizde yaşayan azınlıklara mensup vatandaşlarımıza gıda yardımı yaparak bu vatandaşlarımızın da kurumumuz hizmetlerinden istifade etmeleri sağlanmaktadır.

Değerli konuklar... Son yıllarda İsrail hükümetiyle ilişkilerdeki sorunlar sebebiyle bazı çevrelerin ülkemize yönelik suçlamalar getirdiğini, aynı şekilde maalesef bazı grupların da Türk Musevi Cemaati'ni suçladığını üzüntüyle gözlemliyoruz.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki devletler arası ilişkilerle toplumlar arasındaki ilişkiler birbirinden ayrı olarak değerlendirilir. Yahudilerle aramızdaki bağ İsrail´in varlığıyla başlamış bir ilişki değildir. Ülkemiz dünyanın farklı bölgelerinde zulüm görmüş Yahudilerin ihtiyaç duyduklarında sığınacakları bir  huzur limanı olmuştur. Gerek 500 yıl önce İspanya´da, gerek 1930´lu yıllarda Nazi Almanya´sından kaçarak gelen Yahudiler bu toprakları vatanları olarak kabul etmiş, tarih ve kültürümüzün  ayrılmaz bir parçası olmuş ve ülkemize her alanda çok değerli katkılarda bulunmuştur.  Değerli konuklar bu çerçevede Sayın Başbakanımızın ve bendenizin de katıldığı 11 Şubat 2015 tarihinde farklı inanç gruplarının temsilcileri ve kanaat önderleriyle bir araya geldikleri yemekte dile getirdikleri hususu bir kez daha ifade etmek isterim. Bu ülkede var olan her inanç ve kültürel grup aynı bahçenin gülleridir. Her biri bu toprakların asli unsurudur ve herhangi bir grubun bir başka gruba üstünlüğü de bulunmamaktadır.

Fatih Sultan Mehmet´in İstanbul´u fethettiğinde, yeni kuracağı şehre sadece Türklerin değil yakın coğrafyadaki tüm farklı grupların iskân edilmesini arzulamıştır. Bu bağlamda dönemin Edirne Başhahamından Avrupa Yahudilerine İstanbul´a gelip yerleşmelerine ilişkin çağrı yapmasını istemiştir. Bu davete icabet ederek İstanbul´a gelen Yahudiler, bu benzersiz şehrin kurulması ve yaşatılması noktasında ter dökmüşler,  büyük emek vermişlerdir. Bu vatanda bir Müslüman´ın ne kadar hakkı varsa, bir Yahudi´nin, bir Hristiyan´ın veya bir başka inanç grubuna dahil olan kişinin de o kadar hakkı vardır. Bu bağlamda Türk Musevi cemaatimiz, Türkiye'mizin ayrılmaz bir parçası ve eşit paydaşımızdır. Nitekim bugün açılış münasebetiyle  dinleme fırsatı bulduğumuz ve çok da hoşuma giden Türk sanat müziği makamları kullanılarak icra edilen Edirne yöresine ait Maftirim  adlı sinagog ilahileri de kültürlerin  ne kadar iç içe geçtiğinin birbirimizden et ve tırnak gibi ne kadar ayrılmaz olduğumuzun adeta bir göstergesidir.


Değerli dostlar, günümüzde dünya genelinde antisemitizmin, İslamofobinin, yabancı düşmanlığının ve ırkçılığının artmakta olduğunu üzüntüyle müşahede ediyoruz. Toplumların gelişmesiyle tarihin karanlığına gömüldüğünü düşündüğümüz bu eski hastalıklarla mücadelede, gerek devletlere gerek sivil topluma önemli pay düşmektedir. Bu anlayışla Türkiye 2008 yılından bu yana Holokost eğitimi ve antisemitizmle mücadeleye odaklanan hükümetimiz uluslararası bir örgüt olan Holokost Anma İttifakı toplantılarına gözlemci olarak geniş bir heyetle aktif bir biçimde katılmaktadır. Heyetimiz içinde Dışişleri Bakanlığımızın, Türk Musevi cemaatinin bugün aramızda bulunan değerli temsilcilerinin yanı sıra YÖK ve Mili Eğitim Bakanlığı temsilcilerimiz de yer almaktadır. Örgüte tam üye olmak yönünde samimi bir istek ve gayret içerisinde olduğumuzu belirtmek isterim. Ayrıca ülkemiz, Uluslararası Holokost Anma İttifakı, Alaaddin Projesi, Anne Frank Evi, Yad Vaşem gibi kuruluşların katkısıyla Holokost'un öğretilmesi ve antisemitizmle mücadele için çeşitli seminerler, sergiler, konferanslar düzenlemekte ve düzenlenen faaliyetlere aktif biçimde katılmaktadır. Bu çerçevede bu yıl 70.yıl dönümü gerçekleştirilen Holokost Anma Günü´ne devletimiz yoğun bir katılımla iştirak etmiştir. Ülkemizde beş yıldır düzenlenen 27 Ocak Anma Törenleri bu yıl ilk kez Ankara'da devlet erkanımızdan üst düzeyde katılımla yapılmıştır Söz konusu törene Sayın TBMM Başkanımız ve Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız iştirak etmişlerdir. Bunun yanı sıra Çek Parlamentosu tarafından Avrupa Parlementosu ve Avrupa Yahudi Kongresi işbirliğiyle 26 Ocak 2015 tarihinde düzenlenen bir foruma yine Sayın Meclis Başkanımız, Türk Musevi Cemaati Başkanı Sayın İbrahimzadeh ile birlikte katılmıştır. Ayrıca Sayın Dışişleri Bakanımız da beraberinde Musevi Cemaatinden bir heyetle Auschwitz-Birkenau Kampının kurtarılışının 70. Yıl törenlerine iştirak etmiştir. Bu arada Auschwitz-Birkenau müzesine bu yıl da mütevazı bir bağışta bulunduğumuzu ve katkımızı üç katına çıkardığımızı belirtmek isterim.

Değerli dostlar, Türkler ve Yahudiler arasında tarihe ilişkin belki de en dramatik sayfa olan Struma faciası bu sene ilk kez 24 Şubat´ta bir devlet töreniyle anıldığını hatırlattı. 12 Aralık 1941 tarihinde Romanya'nın Köstence limanından İngiltere mandasında bulunan Filistin'e ulaşmak için demir alan ancak İngiltere'den vize alamaması sebebiyle 70 gün boyunca İstanbul'da beklemek zorunda kalan karmaşık bir süreç ve çok trajik olaylar neticesinde Karadeniz'de kaderine başbaşa bırakılan ve 24 Şubat 1942 tarihinde bir Sovyet denizaltı tarafından torpido atılarak batırılan Struma gemisinde hayatını kaybedenler için düzenlenen töreni hükümetimiz adına Kültür Bakanımız iştirak etmiştir. Türkiye o günleri üzüntüyle anmakta ve edebiyete göç eden 768 insanın acısını hâlâ yaşamaktadır. Bu büyük acının unutulmaması ve benzer olayların yaşanmamasına ilişkin derslerin alınması için Struma faciasının  her yıl anılmasına dair irademizi tekrar ifade etmek isterim. Dilerim aldığımız aktif tutumun antisemitizmin, İslamofobi, yabancı düşmanlığı  ırkçılık gibi tehditler karşısında akıl ve vicdanın  her zaman diri ve uyanık tutulmasına yardımcı olacağına inanıyorum. Değerli konuklar saygıdeğer hanımefendiler beyefendiler sözlerime son  verirken Edirne Büyük Sinagogu'nun restorasyonunda büyük emeği geçen başta Vakıflar Genel Müdürlüğü olmak üzere tüm kurumlarımıza ben de arkadaşlarım gibi çok teşekkür ediyorum. Bu uğurda gönüllü olarak görev yapan Yahudi Cemaatimizin kıymetli temsilcilerine de teşekkür ediyorum. Büyük çabalarla ihya edilen Edirne Büyük Sinagogu'nun ayakta kalması ve tüm ihtişamının korunması sorumluluğunun bize olduğu kadar Türk Musevi Cemaatimiz üyelerine ve tüm dünya Yahudilerine de ait olduğunu hatırlatmak isterim.

Değerli konuklar, bir, iki duyurum daha var. Biliyorsunuz Sağlık Bakanımız aynı zamanda Edirne milletvekilimizdir. Bugün burada bulunacak ve ev sahibi olarak sizlere birkaç cümle söyleyecekti. Maalesef sabah saatlerinde kayınpederinin acilen ameliyata alınması gerekti. Öğleden sonra da telefonla konuştuğumuzda acil durumunun devam ettiğini, yanında kalması gerektiğini belirtti, selam ve sevgilerini benim aracılığımla sizlere ulaştırmamı istedi. Sayın bakanımıza teşekkür ediyorum ve kıymetli kayınpederine geçmiş olsun dileklerimi hepiniz adına iletmek istiyorum.

Biraz önce törenin başında çok sevgili dostumuz Musevi Cemaati Hahambaşısı Sayın Haleva'nın da ciddi bir rahatsızlık geçirdiğini biliyorum. Birkaç gün evvel Sayın Başbakanımızla birlikte aramış ve kendilerine acil şifalar dilemiştik. Bu vesileyle bugün onun mesajı okundu ben de kendilerine Allah'tan acil şifalar diliyorum.

Değeli konular şehrimizin valisine bu büyük organizasyonda hiçbir kusur olmadan gerçekleştiği için içtenlikle teşekkür ediyorum. Tabi en büyük teşekkürümüz de şehrimizin temsilcisi Sayın Belediye Başkanımıza, o da muhteşem bir ev sahipliği ile hepimizi ağırladı.

Değerli dostlar, bu bağlamda bugünkü açılış törenimize katılmak üzere dünyanın dört bir yanından gelmiş Yahudi konuklarımıza da teşekkürü borç biliriz. Bu harikulade eserin, gerek Edirneliler, gerek Türk Musevi Cemaatimiz gerek dünyanın farklı yerlerindeki Yahudilerden hak ettiği ilgiyi göreceğine ve azametini her daim koruyacağına dair inancımı tekrarlamak istiyorum.

Çok saygıdeğer konuklar, değerli din adamları, bugün muhteşem bir tabloyla karşı karşıyayız. Farklı inanç grupları bir arada. Müslümanlar adına da şehrimizin müftüsüne ve Sayın Patrik'e de teşekkür ediyorum. Edirne üç semavi dine ev sahipliği yapmış ibadetlerini yaşatmış bir ilimizdir. Bugün bu beraberliğimiz onu da aynı zamanda simgeliyor.

Ben ilk defa böyle bir törene katıldım. Şu yazılı konuşmamın dışında ben de İshak gibi sizlere içimden geçenleri ayrıca söylemek isterdim. Ama şu kadarını söyleyeyim gerek bu çocuklarımızın gençlerimizin yavrularımızın gerek beyefendilerin okudukları ilahiler, sözcüklerle dini merasimden ve sayın cumhurbaşkanımız onun şahsında devlet başkanına yapılan dualara birlikte âmin demekle ve yaşayan tüm insanlara sağlık ve mutluluk dileklerinizi kutsal kitaplardan da alınan dualarla yapan herkese çok teşekkür ediyorum.

Bugün her şeye çok candan iştirak ettiğinizi, çok heyecan ve sevinç duyduğunuzu gördüm. İnanın ben de sizin kadar mutluyum ve sevinçliyim.

Büyük Sinagogumuz inşallah çok güzel, hayırlı ibadetlere güzelliklere vesile olsun. Edirne'yi de bu vesile ile gezin, her zaman gelin, Başkanımız sizlere ev sahipliği yapmakla iftihar edecektir.

Ben yurtdışından gelenler için de bir küçük temennide bulunayım: Eğer buraya gelmek isterseniz, Türkiye'de yaşamak isterseniz sizi kucaklayacak 78 milyon insan var.

Çok teşekkürler. Selamlar, saygılar...