Türk Yahudi Lobiciliği -3

Bir Türk Yahudi Lobiciliğinden bahsedilebilir mi? Eğer böyle bir olgudan söz edilebilirse Türk dış politikasına gibi ne gibi katkıları olmuştur ve olabilir?

Denis Ojalvo'nun Galatasaray Üniversitesi'nde verdiği "Türk Yahudi Lobiciliği (Le Lobbysme juif en Turquie*)" konulu yüksek lisans tezinin sonuç bölümünü yayınlıyoruz.

Sonuç

Türk Yahudi lobiciliği, Türkiye'nin Amerikan siyasi sisteminin yasama erki üzerindeki etki eksikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu vasat, ayni erk üzerinde etki gücü olan Amerikan Yahudi lobisine erişim için kullanılmıştır. Türk Yahudi lobiciliğinin Türk dış siyasetine olan mütevazı katkısının bu perspektifte değerlendirilmesi gerekir.

Türkiye'nin dış politikası ve özellikle ABD ile olan ilişkileri, Kıbrıs Sorunu yüzünden Yunan Lobisi'nin başlıca hedefi haline gelmişti. Aynı hedef soykırım iddialarını Türkiye'ye kabul ettirmek isteyen Ermeni Lobisi ve ayrılıkçı faaliyette bulunan Kürt Lobisince de paylaşılıyordu. Bu amaçla, Amerikan Kongresi, bu lobiler tarafından, siyasetlerinin bir aracı olarak, kullanıldı ve Türkiye ile ilgili olumlu kanunların çıkması önlendi. ABD'nin Türkiye'ye silah ambargosu uygulaması, Türkiye'nin, Amerikan Kongresinin ABD dış politikasının oluşumunda ne denli önemli bir rol oynadığının farkına varmasında dönüm noktası oldu. Başkanlık Yönetimi de 5 Şubat 1975'ten 15 Ağustos 1978'e kadar süren ve Kongre'nin manevra sahasını kısıtladığı dış politikası bağlamında kendine dersler çıkardı. Bu olgu, 1990'larda birbirini izleyen ABD yönetimlerini Türkiye'yi silah temini için İsrail ile işbirliğine cesaretlendirmesine yol açtı. Türkiye açısından, kendisi için stratejik önem arz eden ve güvenliğiyle doğrudan ilintili olan "ABD ile ilişkileri" etmeninin kontrol altına alınması, dış siyasetinin birinci hedefi olacaktı. Düşman lobilerin etkisini kırmanın yolu diğer güçlü bir lobinin işbirliğini sağlamaktan geçiyordu. Bu lobi Amerikan Yahudi Lobisiydi. Türkiye kararını aldığı bu stratejiyi uygun bir konjonktürde icraata koyacaktı. Eli Aciman, 27 Mart 1989 tarihinde müstakbel 500. Yıl Vakfı'nın başkanı Kamhi'ye yazdığı mektupta "Az çok geçerli ve benimsenebilir bir platform, bir koridor bulunmadan, yüz milyonlarca dolar dahi dökülse, bir ülkenin veya bir milletin menfi imajı kolay kolay düzeltilemez!" diyordu.(1) Uygun fırsat, yurtlarından sürgün edilen ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından topraklarına kabul edilen İspanyol Yahudilerinin bu ülkeye gelişlerinin 500. yılı kutlamaları olabilirdi. Böylece, Türk Yahudi Toplumu Amerikan Yahudi Lobisi'ne erişmek için bir vasıta olarak kullanılabilirdi. Kamhi, devlet yöneticilerini bu projenin mantığı ve gerçekleştirilebilirliği konusunda ikna edecek ve söz konusu vesile, uluslararası çapta bir halkla ilişkiler kampanyasının düşman lobilerle başa çıkma stratejisinin bir taktiği olarak uygulamaya konacaktı. Kullanılan metot şöyle olacaktı: Önce, Türkiye'deki bütün siyasi yelpazeyi kapsayacak politikacıların, emekli asker ve bürokratların, sanatçıların, akademisyenlerin ve işadamlarının katılımıyla bir vakıf kurmak. Peşinden, Türkiye Yahudi Toplumu'nun bu projeye desteğini sağlamak. Sonra, Yurt dışındaki Türkiye ve Osmanlı kökenli Sefarad Yahudilerinin desteğini sağlamak, bunların arasından çıkabilecek çatlak sesleri susturmak. Nihayet, ABD'deki Yahudi örgütlerini 500. Yıl Vakfı'nın hedeflerine kazanmak ve işbirliğine davet etmek için halkla ilişkiler faaliyetlerine girişmek. Ve Amerikan Yahudi Lobisi'nin Türkiye'yi Kongre nezdinde desteklemesini, Türkiye-İsrail ilişkilerinin ilerletilmesini sağlayarak gerçekleştirmek.

Geriye doğru bakarak "Türk Yahudi lobiciliği kendisine verilen vazifeyi yerine getirmiş midir?" sorusunu sormak mümkündür. Bu bağlamda, konuya müdahil tüm taraflar için bir bilançonun çıkarılması doğru olur. 500. Yıl Vakfı, misyonu çerçevesinde, Türkiye'nin Amerikan Yönetimi ve Kongresi nezdinde, Amerikan Yahudi lobisini ve İsrail Dışişleri Bakanlığını seferber ederek Türkiye'nin menfaatlerinin kollanması konusunda önemli işlev ve hizmetler ifa etmiş, 1996 yılında Türkiye-İsrail stratejik ilişkilerinin tesisine giden yolu açmıştır.

Düğmeye basıldığı 1988 senesinden bu yana geçen 17 sene zarfında yapılacak birinci gözlem, Türk Yahudi lobiciliğinin, hedefleri ve icraatı bağlamında, genel Türk lobiciliğinin mütemmim bir cüzü şeklinde tezahür ettiğini ve Türk dış politikasının amaçlarına hizmet ettiğini müşahede ediyoruz: Bu fasıldan, Amerikan Kongresine silsile şeklinde gelen Ermeni tasarılarının durdurulması, Yunan Lobisi'nin etkisinin, konjonktürün değişmesine ve Türkiye'nin alternatif politikalar üretmesine zaman tanıyarak hafifletilmesi, Fırat sularının paylaşımı ve Hatay üzerindeki Suriye iddialarının gündemden kalkmasını sağlayacak uluslararası ortamın oluşturulması, PKK'nın elebaşının Suriye'den çıkarılması ve yakalanması, dolayısıyla Türkiye'deki ayrılıkçı hareketin kontrol altına alınması, Irak'ın bir tehdit unsuru olarak etkisizleştirilmesi (Ancak, ABD ve İsrail'in, Irak'a duydukları ilginin bu ülkelerin Türkiye ile olan ilişkilerinde bir rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor), İsrail ile geliştirilen askeri işbirliğinin Türkiye'nin ABD kaynaklı silahlara olan bağımlılığını azaltması, Türkiye'nin güçlenmiş konumunun Bulgaristan ve Yunanistan ile olan ilişkilerine olumlu yansımaları ve konjonktürün değişmesiyle, Sovyet hamisini kaybeden Suriye'nin Türkiye ile olan ilişkilerini düzeltmeye mecbur kalması ve Türkiye'nin AB'ye olan girişinin önünün açılması.

Türkiye'yi tehdit eden dış etmenlerin güçlerini yitirmesi ve ekonomisinin düzelmesi, güvenliğini sağlamak için İsrail'e olan ihtiyacını asgariye indirmiştir. Dolayısıyla, 28 Eylül 2000 tarihinde patlak veren Filistin İntifadasının ve takip eden olayların Türkiye ile İsrail arasındaki "balayını" uygun zamanda sona erdirdiğini ve fazla ısınmış olan bu ilişkileri soğuttuğunu söyleyebiliriz. Başbakan Bülent Ecevit'in, 4 Nisan 2002 tarihinde, uğradığı terör saldırıları dolayısıyla İsrail Silahlı Kuvvetlerinin Cenin kentinde yapmış olduğu operasyonu "Soykırım" olarak nitelendirmesi, bu özel ilişkilerin artık gerekli olmadığına işaret ediyordu.(2)

Diğer yandan, nükleer bir güç olma istidadındaki İran'ın İsrail kadar Türkiye için de bir endişe kaynağı olduğunu ve bu iki ülkenin, sorunun çözümü için ABD'nin girişimde bulunmasını beklediğini varsayabiliriz.

Amerikan Yahudi Lobisi'nin ve İsrail'in bilançolarının da bir o kadar olumlu olduğunu görüyoruz. Zira Türkiye ile İsrail arasındaki askerî ve ticarî ilişkiler İntifada imtihanını aşmış görünüyor ve bölgesel güvenlik, işbirliği için düğmeye basıldığı 1988 senesine nazaran daha istikrarlı görünüyor.

Türkiye Yahudi Toplumu'na gelince, bilançonun kısmen olumlu, bazı açılardan da pek olumlu olmadığını görüyoruz. 500. Yıl Vakfı girişiminin somut neticeler vermesi dolayısıyla bu toplumun ülkeye olan bağlılığının kanıtlandığını ve bunun imajlarını 1980'lerin öncesine nazaran iyileştirdiğini söylemek mümkündür. Ancak, 500. Yıl kutlamaları çerçevesinde, yüzyıllar boyu barış içinde yaşam konusunu vurgulamak için kullanılan "hoşgörü" söylemi, Türkiye Yahudi’sinin imajının tam vatandaş statüsünden hoş görülen sığınmacı zimmi statüsüne indirgediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Çalışmamızın Giriş bölümündeki sorulara aşağıdaki cevapları verebiliriz:

Bir Türk Yahudi lobisinden bahsedilebilir mi?

Evet! Türkiye Yahudi Toplumu dış temaslarını Türkiye lehinde seferber etmeyi başarmıştır.

Bu olgu nasıl ortaya çıktı?

Bu olgu, Türkiye'nin 1974 Kıbrıs müdahalesini müteakip kendisine uygulanan ambargonun müsebbibi olan hasım lobilerin ABD Kongresi üzerindeki etkilerini kırma ihtiyacından doğdu.

Bu lobi devletin telkiniyle mi kuruldu?

Evet! Ancak, başlangıçta Devletin amaçları konusunda şüpheci bir tutum sergileyen Türkiye Yahudi Toplumu yöneticileri, kendilerine verilen vazifeyle özdeşleştiler.

Bunun dış ülkelerle olan bağlantıları nedir?

Organik bir bağdan söz edilemez. Ancak dünyadaki ve özellikle ABD'deki Yahudi Örgütleriyle, T.C. Devletinin avaliyle olan bir işbirliğinden bahsedilebilir.

Bu olguyu belirli dönemlerde ortaya çıkan bir emare gibi telakki etmek mümkün müdür?

Evet! Bu işlev Türkiye ile ABD arasındaki diyalog siyasi nedenlerden dolayı sıkıntıya girdiği zaman önem kazanıyor.

Türk Yahudi lobiciliğinin Türk dış politikasına müdahale edip etmediği, hususuna gelince, verilecek cevap Hayır‘dır. Türkiye Yahudi Toplumu Türkiye'nin dış politikasına karışmamaktadır. Ancak, isteklerini devlete rahatça iletebildiği bu statüsünü korumayı amaçlamakta ve devletin siyaseti Yahudi ve İsrail aleyhtarı bir çizgi izlemedikçe, kendisini devletin hizmetine hazır bulundurmaktadır.

Lobiciliğin, Güçler Ayrılığı ilkesine dayanan Amerikan siyasi sisteminin, kaçınılmaz bir türevi olup olmadığı sorusuna gelince, cevap Evettir!

Lobiciliğin Amerikan siyasi sisteminin kaçınılmaz bir öğesi olması cihetiyle, T.C. Devleti, Türk Yahudi lobiciliği vasatını tasarruf etme imkânını haizdir.

Bununla beraber, aşağıdaki soruların cevaplarını henüz bulmadıklarını söylemek mümkündür:

1- Türkiye kendisini ABD'ye olan bağımlılığından kurtarabilecek ve Amerikan Yahudi Lobisi'nin hizmetlerinden vazgeçebilecek midir?

2- Avrupa Birliği Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarına cevap verebilecek midir?

(*) Tezin metni 145, kaynakçası 19 ve ekleri 79 sayfa tutmaktadır. YÖK sıra numarası 161880'dir.

(1) Eli Aciman'ın Jak Kamhi'ye gönderdiği 27 Mart 1989 tarihli mektup, Eli Aciman arşivi, MANAJANS A.Ş.

(2) Site du Bureau du Premier ministre de la République de Turquie: http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/AyinTarihi/2002/Mart2002.htm

Senatör Frank Lautenberg, Temsilciler Meclisi üyesi Stephan Solarz, ayrıca destek olan Temsilciler Meclisi üyesi Tom Lantos; projenin hayata geçirilmesinde katkıda bulundular.

Projeyi bilfiil hayata geçirenler

500. Yıl Vakfı'nın kuruluş amacının gerçekleşmesi, konuya kendilerini, zamanlarını ve enerjilerini adamış olan gönüllü ve profesyonel kişilerin eseridir. 500.Yıl Vakfı'nın 1990 ile 1993 yılları arasındaki faaliyetleri özetleyen broşürüne ilaveten ek kaynaklardan toparlayabildiğimiz kadarıyla, 500. Yıl Projesini muhtelif düzlemlerde sırtlamış olan kadroyu oluşturanlar:

500. Yıl Vakfı Yürütme Kurulundan, Başkan Jak Kamhi, Başkan Yardımcıları Naim Güleryüz, Emekli Büyükelçi Tevfik Saraçoğlu, Yako Veissid, üyeler Eli Aciman ve Ogan Soysal, Genel Sekreter Emekli Büyükelçi Behçet Türemen, Koordinatör Nedim Yahya, Danışman Harry Ojalvo'ya ilaveten, Vakıf sekreterliği ve personeli; Konferanslar veren Prof. Stanford Shaw ve Gazeteci Sami Kohen;

Vakıf'ın ABD'deki şubesinden, başta Başkan İvan Schick ve Ahmet Ertegün olmak üzere, ABD şubesi Yönetim Kurulu üyeleri, Müdür Ed Alcosser;

ABD'deki Yahudi organizasyonlarının başkanlarıyla temasları kuran Arnold & Porter (APCO) lobicilik şirketi Başkanı Paul Berger ve ekibi;

ABD'deki Yahudi organizasyonların müdür ve idarecileriyle tanıtım işlerini yürüten GCI halkla ilişkiler şirketi başkanı Harriet Mouchly-Weiss, yardımcıları Elaine Mancini, Susan Barocas ve ekibi, Şube enformasyon bürosu yetkilisi Susan Eisenstat;

1991-1992 yıllarında ABD'deki büyük Yahudi Örgütlerinin "şemsiye" örgütü olan Başkanlar Birliği'nin (Conference of Presidents) başkanı Shoshana Cardin;

ABD akademi dünyasından, Columbia University'den Dr George Gruen, Washington Türk Araştırmaları Enstitüsü'nden Dr Heath Lowry, Rutgers University'den Prof. Walter Weiker, Brandeis University'den Prof. Avigdor Levy;

ABD siyaseti simalarından Dışişleri Eski Bakanı Prof. Henry Kissinger, Senatör Frank Lautenberg, Temsilciler Meclisi üyesi Stephan Solarz, ayrıca destek olan Temsilciler Meclisi üyesi Tom Lantos;

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri bakanlığı'nın muhtelif mevkilerdeki diplomatları arasında Washington Büyükelçisi Nüzhet Kandemir, GCI halkla ilişkiler şirketiyle teması yürüten Müsteşar Tacan İldem, New York Başkonsolosu Volkan Bozkır, Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Emre, Chicago Başkonsolosu Mehmet Taşer, Girşim komitesinden Emekli Büyükelçi Coşkun Kırca, Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Genel Müdürü Ümit Pamir, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Murat Sungar, Birleşmiş Milletler nezdindeki Büyükelçimiz Mustafa Akşin, İstihbarat Dairesi Başkanı Büyükelçi Cenk Duatepe, New York Başkonsolos Yardımcısı Vefahan Ocak;

Nihayet, siyasi düzlemde projenin yaratıcısı önce Başbakan, sonradan Cumhurbaşkanı sıfatıyla Turgut Özal, projeyi yürüten Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, proje boyunca başbakanlık görevlerinde bulunan Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel; proje süresinde Dışişleri bakanlığı yapmış olan Prof Dr Ali Bozer, A. Kurtcebe Alptemoçin, Safa Giray ve Hikmet Çetin, bu projenin başarılı uygulayıcıları oldular.

19 Mart 2008

Denis Ojalvo